Lozan'a Giden Yol - 6
- Ünal Somuncu

- 23 Tem 2020
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Tem 2020
LOZAN BARIŞ KONFERANSI

Ankara, Konferansın İzmir’de toplanmasını önermiştir. Konaklama tesislerinin yetersizliği ve haberleşme başta olmak üzere altyapı eksikliği ve benzeri gerekçelerle bu öneri kabul görmemiştir. Diplomatik temaslar sonucu toplantının İsviçre’nin Lozan kentinde yapılması kararlaştırılmıştır.
TBMM Vekiller Heyeti Başkanı Rauf (Orbay) “Baş Delege” olarak Türkiye’yi Konferansta temsil etmeyi arzu etmiştir. Anımsanacağı gibi, kendisi 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Silah Bırakışmasını Bahriye Nazırı olarak görev aldığı Osmanlı Hükümeti adına imzalamıştır. Gazi Mustafa Kemal ise Mudanya’da göstermiş olduğu başarı nedeniyle İsmet Paşa’yı tercih etmiştir. Aynı düşüncede bulunan ve o sıralarda hasta olan Hariciye(Dışişleri) Vekili Yusuf Kemal’in (Tengirşenk) istifası üzerine TBMM İsmet Paşa’yı bu göreve seçmiş ve Baş Delege olarak atamıştır. Sağlık Vekili Dr. Rıza Nur ve eski Maliye Vekili Hasan (Saka) da Delege sıfatıyla Heyete katılmışlardır. Heyette ayrıca 21 danışman, 2 basın danışmanı, 1 genel sekreter, 1 mütercim ve 8 kâtip görevlendirilmiştir. 3 danışman ve 6 kâtip Hariciye(Dışişleri) Vekâleti mensubuydu.
Konferansa, bir yanda, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve A.B.D., diğer yanda, Türkiye davet edilmiştir. Sovyetler Birliği Boğazlar rejimine; Bulgaristan hem bu konuya hem Trakya sınırına; Belçika ve Portekiz de ticaret ve yerleşme konularına ilişkin olarak Konferansa çağrılmışlardır. Konferansta A.B.D. gözlemci gibi davranmış, görüşmelere katıldığı halde oy kullanmamış, Antlaşmayı ve eklerini de imzalamamıştır.
Hükümet, Heyete, yola çıkmadan önce yazılı 14 maddelik bir talimat vermiştir. Buna göre, İtilaf Devletlerinin Anadolu’da bir “Ermeni Yurdu” kurulması ve kapitülasyonları korumak konularında ısrar etmeleri durumunda Heyet Ankara’ya sormadan ret edecektir ve gerekirse görüşmeleri kesip ülkeye dönecektir. Boğazlar bölgesi ve Gelibolu yarımadasında yabancı bir askeri kuvvet kabul edilmeyecektir ve bu nedenle görüşmeleri kesmek gerekirse önceden Ankara’ya bilgi verilecektir. Ordu ve donanmaya sınırlama konması söz konusu olmayacaktır. Trakya’da 1914 sınırının elde edilmesine çalışılacaktır. Batı Trakya’da Misak-ı Milli hükümleri uyarınca plebisit(halk oylaması) istenecektir. Adalar konusunda duruma göre davranılacak, kıyılarımıza pek yakın adalar ülkemize katılacak, olmazsa Ankara’dan talimat istenecektir. Irak sınırında Süleymaniye, Kerkük ve Musul livaları istenecek ve Konferansta başka bir durum ortaya çıkarsa Hükümetten talimat alınacaktır. Suriye sınırının düzeltilmesi için çalışılacaktır. Azınlıklar konusunda esas nüfus mübadelesi olacaktır. Osmanlı borçları, İmparatorluktan ayrılan ülkelere paylaştırılacak, Türkiye’nin payına düşen miktar Yunanistan’dan alınacak savaş tazminatı bedeline mahsup edilecek, olmazsa 20 yıl ertelenecektir. Düyun-u Umumi İdaresi kaldırılacaktır; zorluk çıkarılırsa Hükümete sorulacaktır. Yabancı kuruluşlar Türk yasalarına uyacaklardır. Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan ülkeler için Misak-ı Millinin ilgili maddeleri geçerli olacaktır. İslam cemaat ve vakıflarının hakları eski anlaşmalara göre sağlanacaktır. Konferans süresince Heyet, Ankara ile çok yoğun telgraf haberleşmesi yapmıştır.
Resmi adıyla “Yakın Doğu Sorunları Üzerine Lozan Konferansı” 20 Kasım 1922 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde açılmıştır. İlk andan itibaren İsmet Paşa eşitlik konusunda çok titiz davranmıştır. Konferansın açılış töreninde ev sahibi İsviçre Devlet Başkanının açış konuşmasından sonra çağrıyı yapan Devletler adına İngiliz Dışişleri Bakanı ve Baş Delegesi Lord Curzon bir söz alınca, programda olmadığı halde İsmet Paşa da kürsüye çıkıp bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında, ”… Barışın nimetlerinden her zaman yoksun kalan Türk ulusu, (1918’den beri) varlığını korumağı ve maddi ve manevi kendi kaynaklarıyla bağımsızlığını kazanmağı başarmıştır. Türk ulusu, bu yolda, pek çok acılara katlanmış, sayısız fedakârlıklara rıza göstermiştir. … Kadın ve çocuk, her yaşta ve durumdaki Türkler, bu savunma savaşına katılmışlardır. 1918’den bu yana, Türk ulusunun karşılaştığı sonu gelmez saldırıları ve acıları burada hatırlatmaktan kendimi alamıyorum. Gerek bu saldırılara ve acılara, gerekse hiçbir askeri zorunluluk olmaksızın, Türkiye topraklarının en zengin ve bakımlı parçalarında, yok etmekten başka bir şey düşünmeyerek, sistemli bir şekilde yapılmış yakıp-yıkmalara tek bir özür bulunamaz. Hala bu dakikada bile, bir milyondan çok masum Türkün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, başıboş dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Türk ulusu, insan gücünü aşan bu fedakârlıklara katlanmakla, uygar insanlık içinde, köklü bir yaşama gücüne sahip uluslara özgü olan varlık ve bağımsızlık haklarıyla, barış, huzur ve çalışkanlık unsuru olarak, büyük bir yer kazanmıştır. TBMM’nin kesin amacı, bu yeri korumak ve güçlendirmektir.” dedikten sonra Konferans çalışmalarının memnuniyet verici bir sonuca ulaşması umudunu belirtmiştir. Ermeni suikastçılar tehlikesi bulunduğu söylendiği halde makam arabasından Türk bayrağını indirtmemiştir.
İsmet Paşa’nın “Sırası geldikçe ben, Baş Delege olarak, Mudanya Mütarekesinden buraya geldiğimi söylerdim. Lord Curzon ise bana Mondros Mütarekesini hatırlatmaya çalışırdı. Mesele aramızda ihtilaflı kalırdı.” sözleri, Konferansın temel çelişkisini açıklamaktadır. Gerçekten Lozan Antlaşması, hem Birinci Dünya Savaşını, hem de Türk-Yunan savaşını sona erdirmiştir. Bu nedenle sonuçlandırılması çok zor olmuş ve ortaya hiçbir tarafın kesin zafer kazanmadığı bir uzlaşma belgesi çıkmıştır.
Konferans çalışmaları 3 ana komisyon oluşturularak yürütülmüştür. Konferans iç tüzüğünün görüşülmesi sırasında İsmet Paşa Komisyon başkanlıklarından birinin Türkiye’ye verilmesini istemişse de bunu muhataplarına kabul ettirememiştir. Müttefiklerin her biri kendisini en çok ilgilendiren sorunların görüşüldüğü komisyona başkan olmuştur. Başkanı İngiliz olan Birinci Komisyon, ülke ve askerlik sorunları ile Boğazlar rejimini; başkanı İtalyan olan İkinci Komisyon, Türkiye’de yabancılara ve azınlıklara uygulanacak rejimi ve başkanı Fransız olan Üçüncü Komisyon da Osmanlı borçlarını da içeren mali ve ekonomik sorunları görüşmekle görevlendirilmiştir. İngiltere petrol bulunan Musul’u elde tutmak ve güçlü donanması için Boğazlardan geçiş serbestisi sağlamak cabası içinde olmuştur. Düyun-u Umumi alacaklılarının büyük çoğunluğu Fransız vatandaşı olduğu için Fransa bu işin peşine düşmüştür. Venedik ve Ceneviz Dukalıkları zamanında en eski kapitülasyonları elde etmiş olan İtalya, bu alanda ne kurtarabileceğinin ve Oniki Adaları nasıl muhafaza edebileceğinin telaşında olmuştur. Türkiye’ye ancak Yazı İşleri Komitesinde 1 üyelik verilmiştir.
Görüşmeler sırasında Türk Heyeti başı sıkıştıkça Misak-ı Milliyi ileri sürmüş ve buna aykırı düzenlemelerin TBMM’nin onayından geçmeyeceğini savunmuştur. Batılılaşma da diğer bir koz olmuştur. Azınlık haklarından yargı yetkisine ve imtiyazlara varıncaya kadar kendisine dayatılan hususların gereksiz ve yersiz olduğu, çünkü yeni Devletin kısa sürede başta Medeni Kanun olmak üzere Batı tarzı yasalar çıkaracağı ileri sürülmüştür.
21 Kasım 1922’de başlayan Konferansa 4 Şubat 1923’de özellikle kapitülasyonlar konusunda çıkan görüş ayrılığı nedeniyle ara verilmek zorunda kalınmıştır. Bir türlü sonuca ulaşılamayınca, İngiliz Baş Delegesi ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon kendince bir taslak hazırlayarak İsmet Paşa’ya vermiş ve 4 Şubat 1923 günü belirli bir saate kadar kendisine olumlu bir yanıt verilmezse, trene binip Konferansı terk edeceğini bildirmiştir. Doğaldır ki, İsmet Paşa bu ültimatomu kabul etmemiştir. Gün ve saati geldiğinde Curzon Lozan’dan ayrılmıştır. Konferans da dağılmıştır.
Bunun üzerine Türkiye savaşın yeniden başlaması olasılığına karşı askeri önlemler almıştır.
Konferans kesildikten iki hafta sonra 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır. Kazım Karabekir Paşa’nın başkanlığını yaptığı Kongreye tüccar, sanayici, zanaatkâr, işçi ve çiftçi temsilcileri katılmıştır. Önemli bir açış konuşması yapan Gazi Mustafa Kemal, ekonomik zaferlerle tamamlanamayan askeri zaferlerin kalıcı olamayacağını vurguladıktan sonra, yeni Türk Devletinin ekonomi ağırlıklı olacağını belirtmiş ve maceracı bir dış siyaset izlenmeyeceğini açıklamıştır. Kongre yeni Devletin uygulayacağı ekonomi siyasetini saptamaya çalışmıştır. Bunun yanında barış antlaşmasını müzakere ettiği Batılı Devletlere de, Türk-Sovyetler Birliği dostluğuna ve yakın işbirliğine rağmen, Türkiye’nin “kapitalist ekonomik düzen” uygulayacağı mesajını vermiştir.
Yapılan diplomatik girişimler sonunda kesintiye uğrayan Lozan Barış Konferansı 23 Nisan 1923 tarihinde yeniden toplanmıştır. İkinci dönemde İngiliz Heyetinin başında Lord Curzon bulunmamıştır; onun yerini yardımcısı Sir Horace Rumbold almıştır. Bu kişi, İstanbul’da İngiliz Yüksek Komiseri olarak görev yapmaktaydı. Toplam 8 ay süren zorlu bir görüşme sonucu, pek çok karmaşık ve çetrefil soruna çözüm bulunabilmiş ve 24 Temmuz 1923 günü barış antlaşması ile onu tamamlayan toplam 17 adet sözleşme, anlaşma, protokol ve bildiri gibi belgeler imzalanmıştır.







Yorumlar