Lozan'a Giden Yol - 4
- Ünal Somuncu

- 21 Tem 2020
- 4 dakikada okunur
SEVR ANTLAŞMASI

Bu arada, İtilaf Devletleri bir dizi konferans sonucu oluşturdukları barış antlaşması metnini, herhangi bir müzakere sürecinden geçirmeksizin, 11 Mayıs 1920’de Paris’e davet ettikleri Osmanlı Hükümeti temsilcilerine elden verdiler. Çok ağır olan koşulları kabul edemeyeceklerini bildiren temsilciler antlaşmayı imzalamayı reddettiler. Osmanlı Hükümeti’nin yaptığı itirazların hepsi red edildi. İşgal Devletleri imzalama konusundaki isteksizliği görünce Yunan askeri güçlerini harekete geçirdi. 22 Haziran 1920’de saldırıya geçen Yunan ordusu 29 Ağustos’a kadar Balıkesir, Bursa ve Uşak ile Doğu Trakya’yı işgal etti. İç savaşla uğraşan Kuvay-ı Milliye, Yunan ordusunun ileri harekâtına karşı kayda değer bir direniş gösteremedi.
16 Temmuz 1920’de İtilaf Devletleri, “…Osmanlı Devlet’inin Antlaşma maddelerini kesinlikle kabul ettiğini ve imza niyetinde bulunduğunu bildirmek için on günlük bir süre…” tanıyan bir ültimatom verdiler. Askeri ve diplomatik zorlama karşısında kabul etmekten başka çare kalmadığını gören Saray ve Osmanlı Hükümeti 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşmasını imzaladı. 433 maddelik uzun bir metin olan Antlaşmanın tarafları “Bir yandan, Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya (…) Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Çekoslovakya ve öte yandan Türkiye…” olarak belirtiliyordu. İtilaf Devletleri, Sevr’in hükümlerini Mondros Mütarekesinden sonra geçen yaklaşık 2 yıllık sürede ortaya çıkan büyük değişiklikleri ve işgallerin alevlendirdiği Türk kurtuluş mücadelesini hiç dikkate almadan dikte etmişlerdi. Birinci Dünya Savaşını bitiren diğer barış antlaşmalarının aksine, Sevr Türkleri Avrupa’dan tamamen silmek amacını taşıyan bir belgedir. Onaylanmadan kalmış ve hukuksal geçerlik kazanmamış bulunan Antlaşmanın önemli hükümleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.
-Avrupa sınırı: Osmanlı İmparatorluğu’nun Trakya toprakları Karadeniz sahilindeki Kıyıköy’den başlıyor Silivri’yi dışarıda bırakarak Büyük Çekmece’nin hemen batısında Marmara Denizi’ne ulaşacak biçimde sona eriyordu. Bu küçük Osmanlı bölgesi dışında kalan Trakya toprakları Marmara Denizi’ne kadar Yunanistan’a terkediliyordu. Antlaşmanın 84. maddesiyle Gökçeada ve Bozcaada Yunanistan’a ve 122. maddesiyle Onikiadalar İtalya’ya bırakılıyordu. Marmara Denizi kıyıları, kuzeyde, İstanbul’un batısından başlayan ve batıda Saroz Körfezini de içine alan, güneyde, Karadeniz’de Şile ile Kandıra arasındaki bir noktadan başlayan, İzmit’i içine alarak Bursa’nın hemen kuzeyinden geçen ve batıda Edremit Körfezini de içine alacak biçimde Ege Denizi’ne varan bir hatla sınırlanan topraklar “Boğazlar Bölgesi” adıyla Boğazlar Komisyonunun yetkisine bırakılıyordu.

-Asya sınırı: Anadolu yarımadasının büyükçe bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’na verilmiş görünüyordu. Bu toprağın Suriye ve Irak’la olan sınırı, bugün var olan resmi Türkiye sınırının biraz daha kuzeyinden geçerek Mardin, Urfa Gaziantep ve Osmaniye ile bütün İskenderun Körfezini Irak ve Suriye tarafında bırakarak Çukurova’nın doğusundaki Karataş burnunda Akdeniz’e inecek biçimde belirleniyordu. İran sınırı eski durumuyla bırakılıyordu. Rusya sınırı, Kars, Ardahan, Artvin, Sarıkamış ve Iğdır’ı Osmanlı İmparatorluğu ülkesi dışında bırakacak biçimde 1918 Brest-Litovsk Antlaşması öncesine dönülüyordu.
-İzmir: Çekirdeğini İzmir kentinin oluşturduğu ve sınırları güneyde Kuşadası’ndan başlayıp, doğuda Ödemiş’i içine alan ve Alaşehir ile Salihli’yi dışarıda bırakarak kuzeye ilerleyen, Kırkağaç’ın hemen batısından Ayvalık’ın güneyinde Ege Denizi’ne kavuşan bölge, fiilen Yunanistan’a veriliyordu. Bu yerler “Türkiye’den ayrılmış topraklarla bir” tutuluyordu. Burada “Yunan Hükümeti kamu düzeninin ve güvenliğin korunması için gerekli askeri kuvveleri bulundurmak hakkına sahip” oluyordu. Bu “topraklarda oturanların her bakımdan Yunan uyruğu işlemi” görmeleri ve “…ülke dışındaki diplomatik ve konsolosluk korunmalarının Yunanistan” tarafından sağlanması öngörülüyordu. “Yerel bir Parlamentonun kurulması” kurgulanıyordu. Sevr Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden beş yıllık bir süre geçtikten sonra yerel Parlamento oyçokluğuna dayanan bir kararla Milletler Cemiyeti Konseyinden bu bölgenin Yunanistan’a bağlanmasını isteyebilecekti. “Bu durumda Türkiye, bu topraklar üzerindeki haklarından ve sıfatlarından Yunanistan yararına vazgeçtiğini şimdiden” bildiriyordu. (Madde 65-83)
-Ermenistan: Osmanlı Devleti “Ermenistan’ı özgür ve bağımsız bir Devlet olarak tanıdığını” bildiriyordu. “Öteki Bağıtlı Yüksek Taraflar gibi, Türkiye ile Ermenistan da, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis illerinde, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işini A.B.D. Başkanının hakemliğine sunmayı ve bu konudaki kararını olduğu kadar, Ermenistan’ın denize çıkışı ile sözü geçen sınıra bitişik bütün Osmanlı topraklarının askersizleştirilmesine ilişkin ileri sürebileceği bütün hükümleri kabul etmeyi kararlaştırmışlardır.” (Madde 88-93) Başkan Wilson 22 Kasım 1920’de Büyük Ermenistan’ı kuran sınırları belirlemiş, Ermenistan’a Karadeniz’e çıkış vermiş ve askersizleştirmeyi gereksiz saymıştır.
-Kürdistan: “Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve Suriye ve Irak sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelere” yerel özerklik veriliyordu. Sevr Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra bu bölgedeki Kürtler “nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyetine başvururlarsa ve …Konsey de bu bağımsızlığı tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye , bu tavsiyeye uymayı ve bu bölge üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden” yükümleniyordu.(Madde 62-64) Kürdistan’ın bağımsız olması İngiltere’nin uydusu olmasına ve öyle kalacağı izlenimini vermesine bağlı görünüyordu. Bağımsızlık konusunun çok açık olmaması ve özerk bölgenin kuzey sınırının kurulacak Büyük Ermenistan’ın topraklarının belirlenmesine bağlanması Kürtleri tedirgin etti. Bu bölgelerden tehcir edilmiş bulunan Ermenilerin malına yerel eşraf kadar Kürtler de el koymuşlardı. Sürülen Ermeniler geri dönünce bunları tabii ki geri isteyeceklerdi. Ezcümle, Büyük Ermenistan kurulmasını bir tehdit olarak gören Kürtler, Ankara’nın yönettiği Kurtuluş Savaşına güçlü destek vermişlerdir.
-Boğazlar ve Komisyonu: Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının savaşta ve barışta “…bayrak ayrımı yapmaksızın, bütün ticaret ve savaş gemileriyle askeri ve ticari uçaklara açık” olacağı kabul ediliyordu. Boğazlardaki ulaşım özgürlüğünü sağlamak için bir Boğazlar Komisyonu kuruluyordu. Komisyonun yetkisi Boğazların sularını ve her iki girişin 3 mil açığını kapsıyordu. Gerekirse bu yetki kıyı üzerinde de kullanılabilecekti. Komisyon’da A.B.D.’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın, Japonya’nın ve Rusya’nın ikişer, Yunanistan’ın, Romanya’nın, Bulgaristan’ın ve Türkiye’nin birer oyu olacaktı. Özel bir bayrağı, özel bütçesi ve kendine özgü bir örgütüyle Komisyon, yerel Hükümetten tamamen bağımsız bir varlık olacaktı. (Madde 37-61)
-Azınlıkların korunması konusunda da ağır hükümler getiriliyordu. Sürülmüş veya kaçmış olan Ermenilerin geri dönerek mallarına sahip çıkmalarını öngören bir düzenleme de yapılıyordu. Türk ve Yunan halklarının karşılıklı ve gönüllü göçüne ilişkin bir sözleşme ayrıca yapılacaktı. (Madde 140-151)
-Askeri hükümler: Saray muhafızları ve jandarma dâhil Türkiye’nin bulundurabileceği kara kuvvetleri asker sayısı en çok 50.700 kişi olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm savaş gemilerine el konuluyordu. Balıkçılık ve polis hizmeti için kıyıları boyunca 7 gambot ve 6 torpidoyu geçmeyecek sayıda gemi bulundurabilecekti. Hiçbir hava kuvveti bulunmayacaktı. (Madde 152-194)
-Mali hükümler: İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir Maliye Komisyonu kurulacaktı. Osmanlı Devleti’nin bütçesi Komisyonun istediği gibi yapılacak, ülkenin maliyesi Komisyonun denetiminde olacak, Komisyon sürümdeki para miktarını denetleyecek ve Komisyonun kabul etmediği borçlanmalar yapılmayacak ve ayrıcalıklar tanınmayacaktır. “…Türkiye’den toprak almış olan Devletler, Osmanlı Devlet Borcunun 1 Kasım 1914 tarihinden önce borçlanılmış anapara ve faiz yıllık taksitlerine katılacaklardır.”(Madde 231-264)
-İktisadi hükümler: Birinci Dünya Savaşının başında İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından kaldırılan kapitülasyonlar geri getiriliyordu. (Madde 261-310)
-Mütarekenin 7. maddesi yürürlükte kalıyordu; İtilaf Devletleri gerektiğinde istediği yerleri işgal edebilecekti.
Bir de ekonomik nüfuz bölgeleri konusu vardır. Bu hususta Sevr Antlaşmasında herhangi bir hüküm yoktur. Antlaşmanın imzalandığı gün Sevr kasabasında İngiltere, Fransa ve İtalya arasında yapılan bir Üçlü Pakt ile Osmanlı İmparatorluğuna bırakılan Anadolu toprakları üzerinde bu 3 Devlete ekonomik nüfuz bölgeleri tahsis edilmiştir. Pakta göre, bu 3 Devletten hiçbiri, bir diğerine tahsis edilmiş bölgede ekonomik yatırım hakları için rekabete girişmeyecekti. Ayrıca her biri, içlerinden birinin Osmanlı Hükümeti'ne karşı ileri süreceği talepleri destekleyecek ve kendi bölgesindeki azınlıkların korunmasından da sorumlu olacaktı. Ekonomik nüfuz bölgelerinin tesis edildiği topraklar üzerinde bir bağımsız Devletin var olması mümkün olamaz.







Yorumlar